GÖRÜNENDEN GÖRÜNMEYENE: DİJİTAL ÇAĞDA KADINA YÖNELİK ŞİDDET
- TKD Istanbul Subesi
- 3 gün önce
- 4 dakikada okunur

"Dijital aktivizm, kadınların seslerini duyurması ve haklarını savunması için güçlü bir araçtır. Ancak, internete ve dijital araçlara erişim eşitsizliği ile çevrimiçi şiddet, kadınların bu alandaki varlığını tehdit etmektedir. Dijital haklar, kadın haklarının ayrılmaz bir parçasıdır ve bu hakların korunması, eşitliğe giden yolda kritik öneme sahiptir.”
Av. Dilan Orak
Kadına Yönelik Dijital Şiddet
Kadına yönelik şiddet denildiğinde çoğumuzun zihninde ilk canlanan, fiziksel izler ve haberlere taşınan vakalar oluyor. Oysa bugün kadınlar yalnızca evde, sokakta veya işyerinde değil; telefon ekranlarında, sosyal medya akışlarında ve mesaj kutularında da şiddete maruz kalıyor. Dijital çağın ilerlemesiyle birlikte kadına yönelik şiddetin biçimleri de değişim göstermekte; şiddet, görünür fiziksel veya sözlü eylemlerden uzaklaşarak daha örtük, fark edilmesi güç ve sıklıkla tanımlanamayan bir nitelik kazanmaktadır.
Dijital Şiddetin Görünmezliği
Kadına yönelik şiddetin tanımı yıllar içinde genişledi; fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet artık hukuki metinlerde açıkça yer alıyor. Ancak dijitalleşmeyle birlikte yepyeni bir şiddet alanı ortaya çıktı: dijital şiddet.
GREVIO’nun Tavsiye Kararı’na (1) göre dijital taciz, aşağıdaki eylemleri kapsıyor:
Rıza dışı görüntü veya video paylaşımı
Mahrem görüntü veya videoların rıza dışı alınması
Tehditler
Cinsel içerikli zorbalık ve siber teşhir
Sahte pornografi
Zorla cinsellik içerikli mesajlaşma
Tecavüz tehditleri
Çevrimiçi ısrarlı takip, tehdit
İtibarın zedelenmesi
Mağdur hakkında şahsi bilgilerin toplanması
Kimlik hırsızlığı
Cinsel ilişkiye zorlama
Bu liste, dijital şiddetin ne kadar çeşitli ve sistematik biçimlerde yaşanabileceğini ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin dijital boyutunu vurguluyor.
2021 Araştırma Verileri
2021 yılında Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği (TBİD) tarafından, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye’nin finansal desteği ile yürütülen “Dijital Şiddet ile Mücadele” projesi kapsamında yapılan araştırma, dijital şiddetin cinsiyete bağlı biçimlerini ortaya koyuyor.
Araştırmaya göre:
Kadınlar, cinsiyetleri ve fiziksel görünümleri nedeniyle
Erkekler, siyasi görüşleri nedeniyle
dijital şiddete daha fazla maruz kalıyor. Kadınların %51’i dijital ortamlarda yazılı, sesli veya görüntülü taciz mesajları alırken, %46’sı ısrarlı takibe uğradığını belirtiyor. Bu veriler, dijital şiddetin yalnızca yaygın olmadığını, aynı zamanda cinsiyete dayalı olarak farklı şekillerde yoğunlaştığını gösteriyor.
Araştırma Bulguları: Dijital Şiddetin Fark Edilmesi
Av. Merve Bakırtaş ile birlikte yürüttüğümüz araştırmada elde edilen veriler (2), dijital şiddetin görünmezliğini ve kadınların yaşadıkları deneyimleri şiddet olarak adlandırmadaki gecikmeyi ortaya koyuyor. Sosyal medya ortamında dijital şiddet eylemlerine maruz kalmadığını belirten %51,2’lik katılımcı grubun %43,9’u hakaret ve küfre maruz kalma, dolandırılma, tehdit ve şantaja uğrama, taciz içerikli mesajlar alma, ad ve fotoğraflar kullanılarak sahte hesaplar açılma gibi eylemlere maruz kaldıklarını ifade etmiştir. Bu durum, kadınların karşılaştıkları dijital şiddeti çoğu zaman tanımadıklarını ve adlandırmadıklarını göstermektedir.
“Blokla geçersin” demek çözüm değil
Dijital şiddetin görünmezliği sadece bireysel değil; toplumsal ve kurumsal düzeyde de karşımıza çıkıyor. Ne yazık ki hâlâ “internet böyle bir yer”, “blokla geçersin” gibi ifadelerle hafife alınıyor.
Oysa dijital şiddet:
Kadının psikolojik bütünlüğünü
Sosyal ilişkilerini
Mesleki itibarını
Fiziksel güvenliğini
doğrudan etkileyebiliyor. Çevrimiçi başlayan ısrarlı takip süreçlerinin fiziksel takibe dönüşmesi artık istisna değil.
Dijital Toplumsal Cinsiyet Uçurumu
Dijital alan, kadınların örgütlenmesi ve hak savunuculuğu için güçlü bir araçtır. “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” kampanyası, bu alanın gücünü gösteren en etkili örneklerden biridir. Ancak dijital aktivizmi konuşabilmek için önce dijital eşitsizliği kabul etmek gerekiyor.
Türkiye’de hâlâ çok sayıda kadın internete düzenli erişememektedir; kırsal bölgelerde ve düşük gelirli hanelerde bu fark daha da belirginleşmektedir. Hanehalkı Bilişim Teknolojileri (BT) Kullanım Araştırması, 2025 verilerine göre, internet kullanım oranı erkeklerde %93,6 iken kadınlarda %88,2 olarak gözlemlenmiştir. Bu veri, dijital alanda hâlâ devam eden toplumsal cinsiyet eşitsizliğini açıkça ortaya koymakta ve kadınların dijital haklarını koruma gerekliliğini vurgulamaktadır.
Sadece erişim yeterli değildir; kadınların dijital haklarını, kişisel verilerini ve çevrimiçi güvenliklerini koruyabilmeleri için güçlü bir dijital okuryazarlık temeline ihtiyaç vardır. Bu noktada kütüphaneler ve yerel bilgi merkezleri; atölyeler, seminerler, okuma grupları ve rehberlik faaliyetleriyle hayati bir rol üstlenebilir.
Dijital Şiddeti Tanımak ve Belgelemek Neden Önemli?
Dijital şiddet, somut etkiler yaratmakta ve sonuçları sıklıkla ciddi boyutlarda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle dijital şiddeti görmek, deneyimleri doğru adlandırmak ve yaşananları belgelemek hayati öneme sahiptir. Ancak görünür hâle gelen şiddetle mücadele edebilir, kadınların dijital alanda da güvenle var olmasını sağlayabiliriz.
Ne Yapılmalı?
Dijital şiddetle mücadele bütüncül bir yaklaşım gerektiriyor. Bunun için:
Dijital şiddetin mevzuatta açıkça tanımlanması
Hakim, savcı, kolluk ve bilirkişilere zorunlu dijital şiddet eğitimleri verilmesi
Sosyal medya şirketlerinin ve platformlarının daha şeffaf ve erişilebilir şikâyet mekanizmaları kurması
Yerel bilgi merkezlerinde ve kütüphanelerde dijital güvenlik eğitimlerinin yaygınlaştırılması
temel adımlar arasında yer alıyor.
25 Kasım’ın Tarihçesi, 16 Günlük Aktivizm ve Turuncu Rengin Gücü
25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabal Kardeşler’in 1960 yılında vahşice öldürülmesinin ardından, onların anısını yaşatmak amacıyla 1981’de Latin Amerika feministleri tarafından “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. 1999’da BM tarafından resmen tanınarak küresel bir farkındalık ve dayanışma gününe dönüştü.
25 Kasım ile 10 Aralık (İnsan Hakları Günü) arasındaki dönem ise “16 Günlük Aktivizm” olarak biliniyor. Bu dönem; kampanyalar, eğitimler, sanat etkinlikleri, söyleşiler ve savunuculuk çalışmalarıyla kadınlara yönelik şiddetin her türüne karşı küresel bir çağrı niteliği taşıyor.
Bu kampanyanın sembolik rengi turuncu, umut, dayanışma ve şiddetten arınmış bir dünya hayalini temsil ediyor. Turuncu, karanlığa karşı yükseltilen ışık ve görünmeyeni görünür kılma iradesinin simgesi.
Dijital Aktivizmle Sesimizi Duyurmak
Dijital çağda kadınların haklarını savunması ve şiddeti görünür kılması, yalnızca fiziksel dünyada değil çevrimiçi platformlarda da mücadele etmeyi gerektiriyor. Sosyal medyada farkındalık yaratmak, dayanışma ağları kurmak, şiddet ve taciz vakalarını belgelemek, dijital şiddeti görünür kılmak için atılacak her adım büyük önem taşıyor.
Siz de dijital aktivizme katılarak, şiddeti normalleştiren sessizliği bozabilir ve kadınların dijital dünyada güvenle var olmasını destekleyebilirsiniz. Paylaşın, görünür kılın, dayanışmayı büyütün; çünkü dijitalde sessiz kalmak, gerçek hayatta sessiz kalmakla eşdeğerdir. Hep birlikte 16 gün boyunca Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Dijital Şiddete Noktayı Koy! Diyelim.
2 Bakırtaş, M., & Orak, D. (2024). The equivalence of violence against women on social media: Acts constituting digital violence and their place in the Turkish Penal Code. JOURNAL OF AWARENESS, 9(Special Issue/Özel Sayı), 105-118.
